fotograf m.b.
dün
"
kadim mezopotamyaya her gidişimde çok önemli hayat dersleri alarak döndüm hep.." demiştim ve eklemiştim
"
bu geziden ben yine iki dersle döndüm..
bu kez ikisi de ermeniden..
ve ikisinde de ders mekanım kilise avlusuydu..
ikisinde de hocam süryani papazı.."
evet, dün birincisini anlatmıştım, bugün ikincisi..
dediğim gibi yine bir süryani mabedinde..
bu seferki ders Deyrulzafarân Manastırı'nda
geçen yıl manastır rehberinin peşinden gitmeyerek
sadece onu takip ettiğim, ama çok uzakta olmama rağmen beni
fark ederek sert bakışlarıyla ikaz ettiği için fotoğrafını çekemediğim
rahip Gabriel'den..(
Metropolit Vekili Rahip Gabriel Kurt)
bu yıl yine peşindeyim..
manastır içindeki koridorlarda, elinde tespih, elleri arkasında,
bir koridorun sonuna doğru gidiyor ki; arkasından fotoğrafını çekiyorum
makinanın aynalarının sesi manastır koridorlarında havai fişek gibi patlıyor,
geri döndüğünde ben de tavanları çekiyormuş gibi yapıyorum..
yutmuyor tabii..
hafif bir gülümseme var dudaklarının kenarında..
bu bana cesaret veriyor. sonra oradan çıkarak ilk kez avluya doğru yürüyor.
güneşe çıkıyoruz birlikte..
"Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum."
diyor nazım, ama benim durmam ne mümkün..
peşinden seyirtiyorum ben de güneş ve sarı duvarlarla cayır cayır yanan
avluya..
bir cesaret geliyor üzerime ve o sert bakışlı, gülmeyen, ciddi, hep kızgın gibi
duran adama "fotoğrafınızı çekebilir miyim" diyorum..
sabah kahvaltıda yürek yemişcesine..!
peki o bana ne diyor?
elini manastır kapısının üzerindeki sundurmaya kaldırarak