29 Şubat 2012 Çarşamba

günün jartiyeri-2


günün jartiyeri-1


kekeme dumanlı ev..,


bacasından kekeme dumanlar çıkan, fakir ama gururlu bir ev gibi ruhum..m.b.

ikiye bölünen vikont..,



keşke her şey böyle ikiye bölünebilse… böylece herkes bön ve cahil bütünlüğünden kurtulabilse. bir bütündüm ben ve her şey doğal, karmakarışık ve anlamsızdı gözümde; her şeyi gördüğümü sanıyordum, oysa gördüğüm bir kabuktu yalnızca. eğer bir gün kendinin yarısı olabilirsen, ki bunu bütün gönlümle dilerim, bütünlüğü olan beyinlerin sıradan zekâsını aşan şeyleri anlayacaksın. kendi yarını ve dünyanın yarısını yitirmiş olacaksın, ama geride kalan o yarı, bin kez daha derin, daha değerli olacak. hatta her şeyin sana benzer şekilde ikiye bölünüp parçalanmasını isteyeceksin, çünkü güzellik, bilgelik ve adalet parçalardan oluşan şeyde vardır. italo calvino
ikiye bölünen vikont


resim..
sevgili resim hocam
gülseren kayalı'nın "ikiye bölünen vikont" adlı eseri...





Yazmaya ilk başladığımda her şeyin yazar tarafından belirtilmesi gerektiğini düşünüyordum. Mesela tek başına “ay” demek kesinlikle yasaktı; yazar ona bir sıfat bulmalıydı, “ay” için malumu ilan eden bir niteleme bulmak lazımdı. (Elbette basitleştirerek söylüyorum, çünkü pek çok kez tek başına “ay” yazdım, ama o zamanlar yaptığım şeyi anlatmak için bir tür sembol olarak kullanıyorum). Velhasıl, her şeyin tanımlanması gerektiğini ve cümlelerde alelade eylemlerin kullanılmaması gerektiğini düşünüyordum. Asla “Falan kes içeri girdi ve oturdu” denmemeliydi, çünkü çok basit ve kolaydı. Bunu söylemenin daha fantastik bir yolunu bulmak gerektiğini düşünüyordum. Ama şimdi fark ediyorum ki; tüm bu çabalar gerçekte, çoğunlukla, okuru rahatsız eden şeylerdir. Ve bunca zaman sonra, aslında tüm bu düşüncelerin kökeninde genç bir yazarın aptalca, aşikâr ya da sıradan bir şey söyleyeceğini fark etmesi ve akabinde bunu barok süslemelerle ya da XVII. yüzyıl yazarlarından devşirdiği kelimelerle gizlemeyi deneme çabasının olduğunu düşünüyorum. Ya da modern olmayı dener genç yazar, tam tersini yapar; sürekli yeni kelimeler uydurur yahut uçaklara, trenlere, telefona ya da telgrafa göndermeler yapar modern görünmek için. Sonra, zaman geçtikçe; insan, ister iyi olsun ister kötü, her türlü düşüncenin basit bir biçimde ifade edilmesi gerektiğini hisseder, çünkü eğer böyle bir düşüncesi varsa, o düşünceyi ya da duyguyu yahut ruh halini okurun kafasında da oluşturmayı denemesi gerekiyordur. Birisi hem kendi olmak isteyip hem de aynı anda Sir Thomas Browne ya da Ezra Pound da olmak istiyorsa bu imkânsızdır. Yani bir şekilde, bütün yazarlar kafa karışıklığıyla başlarlar işe, aynı anda pek çok oyun birden oynarlar. Özel bir ruh halini aktarmak isterler ama aynı zamanda modern de görünmek isterler, sonra bunu yapamayınca, muhafazakar ve klasik olana dönerler. Kelime haznesi meselesinde olduğu gibi; genç bir yazarın, en azından Arjantin’de, ilk öne çıkardığı kayda değer özelliği büyük bir kelime bilgisidir, bütün eş anlamlı kelimeleri biliyordur: Onun bu müthiş yetisi sayesinde, aynı satırda mesela, önce “kırmızı”yı sonra “kızıl”ı ve sonra aşağı yukarı yine aynı renk için kullanılan başka türlü kelimelerden mesela “bordo”yu okuruz.


Jorge Luis Borges 
Esteban Peicovich’in derlediği 1980 tarihli “Borges, El Palabrista” kitabından.

28 Şubat 2012 Salı

Çernobil Nükleer Santrali, Ukrayna, 2011



Çernobil Nükleer Santralının içinden inanılmaz fotoğraflar..

büyüdüm artık..,


artık büyüdüm ve "adınız" yazan yere "adımı soyadımı" yazdıktan sonra, altta "soyadınız" ı görünce inceden yaşadığım travmalardan eser kalmadı.
çünkü "adınız" gördüğüm yerde altta "soyadınız" da var biliyorum..
artık ilk satıra sadece adımı yazabiliyorum..m.b.



de ki;.,


de ki; biz sanal alemi insanoğlu yaptığını-ettiğini başkalarına duyurabilsin diye yarattık.
tabiidir ki; zayıf insanoğlu karakteri bundan kendini alıkoyamaz..
ve yine, "ben sanal alemde olmayacağım" diyene duyururuz ki;
sanal alemde yoksan, yaptığını-ettiğini duymasını istediğin kimsen olmadığındandır..
ancak nispet yapacak biri veya birileri olduğunda, yapmadan duramayacağın da aşikardır...
başka bir isimle de olsa..!  m.b.

acı mı, tatlı mı..,



hani pazarcıya "biberler acı mı, tatlı mı" diye sorduğumda acı biber mi istediğimi, yoksa tatlı mı anlayamadığından,
bir tedirginlik yaşar ya,
işte çok seviyorum onu.
mutlaka soruyorum..
genellikle cevap "karışık çıkıyor abi"  olsa da..m.b.

sidik cini..,


“…Çocuklarıma geceleri Gorgol ve Pisake`nin öykülerini anlatıyordum. Onlar da her defasında `Hayır baba! Lütfen bize Gorgol ve Pisake`nin öykülerini anlatma!` diyorlardı. Fakat ben anlatmaya devam ettim. Çünkü çok yaramazlık yapıyorlardı…”

Yetişkinler için korku kitapları yayınlayan Asmaca yayınevinden çıkan kitap bu kez çocuklara hitap ediyor. Hikâye şöyle: 

Gorgol ve Pisake iki sidik cini. Bunlar geceleri altını ıslatan çocuklara musallat olup onları tersine çeviriyorlar. Tersine çevrilen bu çocukları kimse anlamıyor. Konuşabildikleri tek canlılar ise Gorgol ve Pisake. Onlar da zaten sidik cini. Çocuğa isterse onu düzeltebileceklerini, ama yapmasını istedikleri bazı şeyler olduğunu söylüyorlar. Korkunç bir takım şeyler. Tüyler ürpertici şeyler…

Yazar Can Kara kitapla ilgili bir söyleşisinde şunları söylüyor;  “Bu hikâyeyi anlatmadan önce çocuklarım altlarını ıslatıyorlardı, ama artık ikisi de kestiler. Ben korkunun bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bizleri `iyi` yapan aslında korkularımızdır. Hastanede kaldığım iki yıl boyunca bu konu üzerinde düşünmeye fırsatım oldu. Bazen "heykelle" yan yana oturur öylece düşünürdük.

Maalesef çocuklarımın velayetini mahkeme kararıyla elimden aldılar. Onları görmem artık yasak. Bunların hepsi anaları olacak o kadın yüzünden. Ama ben çocuklarım için yazmaya devam ediyorum. Onları son gördüğümde `Karanlık gecelerde arkanızdan bir el size dokunacakmış gibi olur. İşte o benim!` demiştim. Böylece benden uzak kaldıklarında bile yakın hissedecekler kendilerini”
( ‘Littera-E’ edebiyat dergisinden alıntı.)

dünyanın en kısa fıkrası..,


dünyanın en kısa fıkrası şuymuş;
İki kadın bir masada "sessizce" oturuyormuş...

bu artık fıkra değil, komik de değil, gerçek de..
çünkü masada karşılıklı "sessizce" oturup hiç konuşmadan,
telefonlarından mesaj çekip duran  çok kadın görüyorum.m.b.







Asmalarım olsaydı.
Bütün sene içebileceğim,
bütün sene sevgilimin gelmediği
veyahut geldiği zaman içebileceğim
şarabım.
Bütün sene keyfim olduğu
veya olmadığı,
sinirlendiğim,
veya keyiflenip kendi kendime
yakabilirsin ulan bir cigara
dediğim zamanlarda
yetecek bir tütün tarlam olmalıydı. 
Sizi,
o kalın suratlı bakkaldan,
yahut da ölmüş yüzlü bir tütüncüden
satın almamalıydım.
İşte o zaman daha iyi olur,
geleceğim de
daha güvenli olurdu.

sait faik'in "bekleyen adamın üç hali" hikayesinden
şiirleştiren....m.b.

turgut uyar, leyla ile mecnun'da..,


İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım...Turgut UYAR

27 Şubat 2012 Pazartesi

huzur..,


kazanmak her zaman mutluluk vermediği gibi,
bazı kaybettikleriniz de size huzur verebilir..m.b.

Oscar's Cirque du Soleil ..,

Cirque du Soleil' den   muhteşem gösteri 

birlik ve beraberliğinize sıçayım..,


birlik ve beraberliğinize sıçayım..
ben sizinle birlik ve beraberlik içinde olacağıma 
bileklerimi keserim...m.b.

bir "çözüm ortağı" olarak; fiş..,


çok büyük problem olarak gördüğün bazı seyler,
aletin fişini prizden çekip, tekrar takman gibi halledilebilir şeylerdir...
çek fişi, bitir işi hemen takma, bir süre bekle...
bu bekleme bazen birkaç dakika, bazen birkaç gün, 
bazen aylar, yıllar sürebilir..
ama çözüm garantidir..m.b.

24 Şubat 2012 Cuma

işinizden şikayetçi misiniz??!! bir de bunu deneyin..,



bunu işi yapar mıydınız?
ücret talebiniz ne olurdu?
hayır, hayvanat bahçesi insan kaynakları
departmanında çalışmıyorum...
sadece merakımdan soruyorum..

en büyük 20 gizem..,





dünyanın hala çözülememiş en büyük 20 gizemi...
burada

21 Şubat 2012 Salı

ülkenin âli menfaatleri..,


beni; "bu ülkenin iyiliği için" bir araya gelerek, görüşmeler yapan insanlardan daha çok korkutabilen hiçbir şey yok.., m.b

karnaval sezonu..,



şu sıralar tüm dünya karnavallar sezonuna girmek üzere..
başta rio olmak üzere dünyadaki karnavallardan son görüntüler ..
burada... 37  enfes fotograf..

20 Şubat 2012 Pazartesi

günün gif' i..,

çok etkileyici.

günün fotografı..,



yorumsuz..,

çin'in terkedilmiş harikalar diyarı..,



Pekin'in yaklaşık 20 km kuzeybatısında kısmen inşaatı bitmiş eğlence parkı kalıntıları, evler ve mısır bahçeleri arasında kalmış, terk edilmiş hayalet bir şehir adeta..yerel hükümet ve çiftçiler  ile düşülen anlaşmazlıklardan sonra 1998'de  inşaat durdu..Yatırımcılar 2008 yılında inşaatı yeniden denedi, ancak başarılı olamadı.Reuters fotoğrafçısı David Gray bu ayın başlarında Soğuk bir kış sabahı ziyaret ettiği  "Asya'nın en büyük eğlence parkı," nı böyle fotoğrafladı..

pastel sis..,




adam evinden çıkıyor ve
yukarı doğru akan bir hava gibi
sokağın köşesini dönüyor.
bir sisi teneffüs ediyor yokuş yukarı
duaları soğuk havayla kucaklaşırken.
arkasından pastel kavramlar ve
grimavi bir vapur sireni 
mendireği aşarak adama sarılıyor.
önünde belirsiz gri büyülerin vadisi
adam sis olup cumbalara karışıyor
yeşil cumbalar sise..
nefesi dua oluyor adamın,
parlak ve keskin taşlı sokakta.
m.b
18şubat2012kadıköy

19 Şubat 2012 Pazar

Adobe Photoshop Day Cream..,


501'imle 23.yılımız..,

Sevgili 501'im. Bu seninle birlikte geçireceğimiz 23. yaz olacak. Ne sen benden vazgeçtin ne de ben senden. Seni 23 yıl önce yani 1989 yazında İzmir'e giderken kıçıma geçirdiğim anda bu beraberliğimizin uzun yıllar süreceğini biliyordum. Seni yıllarca üzerime ilk günkü rahatlıkla geçirebildiğim için hep mutlu oldum. Kısa dönemlerde senin içine girmekte zorlansam da bu gün bu halinle denedim de bol bile geliyorsun.. Birlikte daha nice mutlu yıllara..m.b

günün fotografı..,


18 Şubat 2012 Cumartesi

Hrflarien Srısaı


Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn
hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu
hrfain yrenide omlsaımyış.
Ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş.
Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bir btüün oalark oykuorumuşz.
Bakın nasıl da düzgün okudunuz)

isa son yemeğinde ne yedi..?


İsa'nın son yemeğinde ne yediğini çok merak ettiğinizi biliyorum. Bu merakınızı gidermek için sıkı bir çalışma yaptım. Sonuç işte aşağıdaki şekilde.

Gastronomica dergisi yazarlarından John Varriano, İsa ve havarilerinin son yemeğinin mönüsünün, şimdiye kadar bilinenden farklı olduğunu iddia ediyor. (Bunu zaten çok iyi biliyorduk)
Ünlü freskin 1997′deki temizliği ve restorasyonu sırasında, İsa ve havarilerinin ekmek ve kuzu eti değil; ızgara yılan balığı (eel) ve portakal dilimleri yediği anlaşılmış.
Varriano’nun dediğine göre Son Yemek'in resmedildiği zamanlarda balığı portakalla yemek pek bir modaymış.
Leonardo’nun resmettiği bu mönü, kendi gastronomik tercihlerini de yansıtıyormuş.
Çünkü Da Vinci’nin 1400′lerden kalma alışveriş listelerinden, markete ne zaman gitse ‘biberli ekmek, yılan balığı ve kayısı’ aldığı anlaşılıyormuş.

twitter 5 - 0 ironi


Sosyal komedyada yeni perde…
Dün gece kar yağışının başlamasına paralel olarak Twitter’a kar mesajları düşmeye başladı. Herkes gönüllü hava raporu muhabirine dönüşmüştü yine. Herkes evinden bildiriyordu. Mesajlar aşağı yukarı şöyleydi: “An itibarı ile İstanbul’da kar başladı”, “Şişli’de lapa lapa kar yağıyor”, “Kar yağışı başladı” vs… Taksi radyolarında duyduğumuz gönüllü yol raporcularının havacı versiyonları iş başındaydı.
Okudukça sinirlerim bozulmaya başladı. Karın yağışını pencereden önce ekranda gördüğümüz bir çağa girmiştik çoktan. Kalkıp dışarı baktım; gerçekten lapa lapa yağıyordu. Dayanamadım ve şöyle bir mesaj girdim ben de: “Arkadaşlar acaba kar başladı mı? Kafamı çevirip camdan dışarı bakmaya çok üşeniyorum. Ama çok da merak ediyorum. Neyse ki twitter var.”
Bu kadarını gerçekten beklemiyordum. Evet… Cevaplar kar gibi yağmaya başladı. Gelen yanıtlardan minik bir kopyala-yapıştır seçkisi:
@HakanBicakci Başladı, lapa lapa yağıyor hemi de.
@HakanBicakci basladi hem de cok fena. Mehmet ali birandin 11 de baslayacak dedigi TUFAN sonunda geldi galiba :)))
@HakanBicakci eveett.. mecidiyeköy de çok yoğun şu andaa..
@HakanBicakci Anadolu tarafında hafif hafif yağıyor tutma durumu mevcut değil
Bilgisayarı kapatıp evin içinde boş boş dolandım. Camın kenarında durup dışarı baktım. Hayvan gibi kar yağıyordu. Bunu kimseyle paylaşma ihtiyacı hissetmedim. Bir süre seyrettim. Sonra vurdum kafayı yattım.

hakan bıçakçı

mini test..,


 Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım "Burada Hayat Var" programında İzmirlilerin birlik ve beraberlik içinde olmadıklarını ima ederek Erzincan-İzmir karşılaştırması yaptı. "Gözümüzü açtık aklımız erdiğinde davul zurna ile karşılaştığımız bir şey. Mesela Erzincan'da oyunlar el ele tutuşularak oynanır. İzmir'e geliyorsun herkes tek başına oynuyor. Zeybek!.. Ama bizde horondur birbirinizin omuzuna elini koyarsınız. birbirinizin elini tutarsınız. Oynarsınız. Bu oyun farkı bile insanların hayata bakışlarını yansıtıyor." diye konuşan Binali Yıldırım hangi ilimizin milletvekilidir..
a- Erzincan
b- Gerzenkirşen
c- Haymana
d- İzmir

Sen, Mart Rüzgarı..,



Yaşamsın ve ölüm.
Martta geldin
üzerine çıplak toprağın-
ürpertin sürüyor.
Baharın kanı
-anemon ya da bulut-
hafif adımın
alt üst etti toprağı.
Yeniden başlıyor acı.

Hafif adımın
yeniden açtı yarayı.
Soğuktu toprak
çıplak göğün altında,
kıpırtısız ve kapalıydı
ağırkanlı bir düş içinde,
artık acı çekmeyen birisi gibi.
Kırağı bile tatlıydı
derininde yüreğin.
Yaşamla ölüm arasında
umut susuyordu.

Şimdi, bir sesi var ve bir kanı,
yaşayan her şeyin.
Şimdi toprak ile gök
güçlü bir ürperti,
umut çarpıtıyor onları,
sabah altüst ediyor,
üzerlerini örtüyor adımın,
şafak-soluğun.
Baharın kanı,
bütün toprak titriyor
eski bir titreyişle.

Yeniden açtın yarayı.
Yaşamsın ve ölüm.
Çıplak toprağın üzerinden
hafifçe geçtin
kırlangıç ya da bulut gibi,
ve yürekteki sel
yeniden uyandı ve taşıyor
ve göğe yansıyor
ve yansıtıyor şeyleri-
ve şeyler, gökte ve yürekte
acı çekip kıvranıyor
seni beklerken.
Sabahtır, şafaktır,
baharın kanı,
sen altüst ettin toprağı.

Umut iki büklüm
ve seni bekliyor, seni çağırıyor.
Yaşamsın ve ölüm.
Adımın hafif..

(25.Mart.1950)

Cesare Pavese-Şiirler-YKY
 Sh.190

 illüstrasyon...evangelina prieto



gününnü'sü..,


bern..,



Bern, Switzerland

17 Şubat 2012 Cuma

sabır..,


sustuklarının; anlaşılmasını beklemenin adıdır "sabır"...m.b

günün karikatürü..,

kediler günü...
kedilerden intikam günü..
selçuk erdem..
Sözleriyle seni incitebildiklerini onlara hissettirirsen alaylarından asla kurtulamazsın. 
Eğer sana bir isim vermeye kalkıyorlarsa ismi al ve kendine mal et. 
Böylece seni bir daha onunla yaralayamazlar.

Tyrion




"Âlâ" Türkiye'nin ilk 'muhafazakar şık' dergisiymış...
ben de Le Temps' de gördüm..
onun yalancısıyım...m.b

günün dövme' si..,


günün fotografı


gününnü'sü


16 Şubat 2012 Perşembe

bir çöl ölüme oynuyor..,




bir çöl ölüme oynuyor,
bir mezar kazıcı gibi..
beni çekiyor yalnızlığına,
karanlığına,
tuzaklarına,
pişmanlıklarına..
çöl ahenksiz,
çöl yorgun,
kimsesiz çöl..
biriktirdiği sevgisizliğe,
kimsesizliğe,
aşksızlığa,
karanlık zulalarına beni çekiyor..
ölüm döşeklerine çekiyor
canlı kanlı..
ama şimdi;
olması gereken yerde sanki,
ayna varmış gibi..
sen,
saçlarını topluyorsun duvara karşı.
denizin dalgaları gibi saçların,
sarmaş dolaş olmadan,
ve ben örmeden..
ten tene değmeden
ve ben ölmeden..
beyaz boynunda doğmuşum gibi,
bedenine perçinliyorum sensizliğimi,
kekemeleyen yalnızlığımı,
sessizce yatağa sürüklüyorum yokluğunda..
geleceğin sesini duyuyorum,
geçmişin biriken küllerinde..
çançiçekleri açıyor gri mavi gökyüzü altında..
çöl uzak şimdi,
çöl yine yorgun
ve miskin..
şimdi;
sevecen tarla kuşları şakıyor çatıda...
dinle bak..
yakınlarda bir yerlerde...m.b
Avrupa'nın en ölümcül kışından inanılmaz fotoğraflar...







Saba Melikesi Belkıs..,


Saba Melikesi Belkıs'ın Kral Süleyman'ı ziyareti...
Edward Poynter (1836-1919)
Yeni Güney Galler Sanat Galerisi.

ve size biraz dedikodu...

Eski Ahit'e göre Saba Kraliçesi (Melikesi), İsrail Kralı Solomon'un (Süleyman Peygamber) bilgeliğini duydu ve onu sorularıyla test etmek amacıyla beraberinde baharat, altın ve değerli taşlardan müteşekkil birçok hediye ile yola çıktı (1. Krallar 10:1-13 ve 2. Tarihler 9:1-12 ). Kraliçe, Süleyman'ın bilgeliği ve serveti karşısında hayrete düştü ve Süleyman'ın tanrısına dua etti. Süleyman kraliçeye hediyelerle karşılık verdi ve "ne isterse alabileceğini" söyledi. Kraliçe zaten çok zengindi ve Süleyman'a hediye olarak 4,5 ton altın getirmişti (1. Krallar 10:10).

Süleyman'ın Özdeyişleri'nde Saba Kraliçesi ile Süleyman arasındaki ilişkiye dair bazı göndermeler vardır ve bunlar zaman zaman ikilinin birbirlerine aşık oldukları şeklinde yorumlanır.

kısacası 2200 yıldır hiçbir şey değişmemiş..

günün gif' i..,

 I love you... günün gif' i..,

günün fotoğrafı..,


14 şubat 2012 islamabad


Neruda: Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın.
Postacı: Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil.
Neruda: Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun?
Postacı: Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir.
Neruda: Bu demokratik fikrini takdir ettim doğrusu.

Il Postino 1994




”Yalnızlık hadi gidelim’dir çoğu kez,
hadi n’olursun.”

Hasan Ali Toptaş, Yalnızlıklar

13 Şubat 2012 Pazartesi

günün gif'i..,


günün gif' i..,

soğuk mu dediniz?!



abartmayalım..henüz biz soğuk görmedik..
adamların bütün su yolları donmuş durumda...



prag




münih







amsterdam





ottawa

TL'nin yeni simge adayları..,



artık bizim paramızın da bir simgesi olacak..merkez bankası binlerce simge arasından finale kalan 10 simgeden birini bu ay açıklayacak..işte iki simge ve diğerleri







Virginia Woolf’u hiç sakallı gördünüz mü..,


Ünlü romancı Virginia Woolf’un Londra’nın entelektüel çevrelerinin oluşturduğu Bloomsbury Grubu ile birlikteyken, takma sakalla İngiliz Deniz Kuvvetleri’ni oyuna getirdiği ortaya çıktı. Woolf’un takma sakallı ilk (belki de tek) fotoğrafı da bu vesileyle yayımlanmış oldu.

günün sözü..,


Ağzından bal damlayan arının bile,
Kıçında iğne var
Ne güveni?

C. Bukowski

Syntagma' dan canlı yayın...bu gece uzun olacak...

günün gif'i..,

günün gif' i..,

12 Şubat 2012 Pazar

intihar ormanı..,

japonyanın ünlü intihar ormanı...
seyrederken kanım dondu..
son zamanlarda beni böylesine etkileyen bir şeyi
ne duydum ne gördüm...
buradan seyrediniz...
uyarı..bence +75

2012 World Press Photo of the Year..,

16 güzel fotograf...
hepsi burada.. 

günün fotoğrafı..,


11 Şubat 2012 Cumartesi

Oruç Aruoba..,


Şöyle bir ikilem yaşıyorum: seni bütünüyle kendime istiyorum; ama senin özgür olmanı, bağımsız olmanı da istiyorum - bana bağlı olmanı; ama, benden bağımsız olmanı…
Oruç Aruoba

kısacası bir bok istediğin yok senin..laf cambazlığı yapıp tezgahtar kızların facebookda sözlerini paylaşmasından başka..m.b