"Kargakara mağaraya kadar benimle geleceğini söyledi. sesimi çıkarmadım.
zaten yorgun, bitkin, bıkkın bir haldeyim. mağaraya çıkan balçık içindeki yokuş yeterince yorucuydu.
ayrıca gelme desem de gelecekti. omuzumu silktim. istiyorsan gel dercesine.
önden uçtu, bir tur atıp az ilerideki ağacın dalına konarak beni bekledi.
ben mağaranın ağzına gelene kadar yerinden kımıldamadı.
mağaranın ağzına geldiğimde “şimdi, ben de seninle içeri geleyim desem kabul etmezsin” dedi.
gülümsedim “tabii etmem” dercesine. anladı.
daldan kanatlanarak mağaranın ağzındaki büyük taşın üzerine yumuşak, sakin, her zamanki estetiği içinde yavaşça kondu.
ben de önce kasketimi, sonra kaşkolumu çıkartarak taşın üzerine bıraktım.
ben de önce kasketimi, sonra kaşkolumu çıkartarak taşın üzerine bıraktım.
karga iki ayağını bir parmak kaldırarak şöyle bir sıçradı, yana kaydı. sonra montumu, gömleğimi çıkardım.
onları da taşın üzerine koydum. taşın üzerine oturup ayakkabılarımı, çoraplarımı ve pantolonumu da çıkardım.
hepsini usulca diğer çıkardıklarımın üzerine koydum.
ayağa kalkarak üzerimdeki son giysi olan donumu da indirdim ve çıkardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder