Böyle geçti bayramın 1. günü
Bayramın birinci gününün nasıl geçtiğine gelmeden önce,
geçtiğimiz bayramın birinci günü olan biteni anlatmam gerekiyor.
şeker
bayramının birinci günü akşam üzeri zil çaldı, kapıyı açtım, karşı
daire komşumun üç torunu kapıda bana bakıyor. komşu da aralık kapıdan
bizi izlemekte. ben şaşkınım, hiç beklemediğim, alışık olmadığım bir
durumla karşı karşıyayım.
ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmış
vaziyette çocuklara bakarken, tabletlerinin başından zorla kaldırılmış
çocuklar da, “bi şeker meker bişe tut, alalım gidelim, bitsin bu
ızdırap” der gibi bana bakıyorlar.
ikram edilecek hiçbir şeyim yok, 8-10 yaşlarındaki üç çocuğun ellerini sıkıp “iyi bayramlar” dedim, iyi mi?!
ama
nasıl mahçup oldum anlatamam. üstüne üstlük komşum, çocukları aşağıdaki
teyzeme gönderdikten sonra bana, “şimdiki çocuklar hiç adetlerimizi,
ananelerimizi bilmiyorlar, öğrensinler istiyorum” dedi. sonra da, “dur
ben sana çikolata vereyim, tut bari” demez mi? yerin dibine girsem
iyiydi. altı, yedi tane verdi. ben de hiç hazırlıklı olmadığımı,
inşallah bir dahaki bayrama telafi edeceğim söyledim. “tamam, kurban
bayramına inşallah” dedi o da. ben bi kaseye şekerlemeleri koyup
beklemeye başladım. çocuklar yukarı çıkarken, “alın bakalım” diye
tuttum. çocuklar evlerindeki masanın üzerinde duran, muhtemelen almaya
tenezzül etmedikleri kağıda sarılı şekerlemelerden birer adet aldılar.
bu
olayın ardından günlerce kahrettim. hiç bu kadar rencide olduğumu,
kendimi bir başkası karşısında kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. bir
dahaki bayrama bunu telafi etmeye söz verdim kendime.
neyse gelelim bu bayrama. düşündüm, geleneklerimiz neydi?
bize
büyüklerimiz mendil içinde bayram harçlığı verirlerdi. evde yaptıkları
tatlıdan ikram ederlerdi. şimdi mendil falan yok. selpak içine koyacak
değilim parayı da. günlerce düşündüm taşındım ve sonunda aklıma soket
çorap geldi. hani spor ayakkabı içine giydikleri kısa çoraplar. tamam
olur bu dedim ve gittim üç tane, pastel renkli kısa çoraplardan aldım.
içlerine önceden hazırladığım gıcır gıcır 100’er lirayı yerleştirdim,
katladım. etajerin üzerine koydum. evde şimdi madlen çikolata da hazır.
onu tutacağım, sonra çocuklara eski bayramlarda bize mendil içinde
harçlık verdikleri sohbetini yapacağım. ama artık mendil kullanmadıkları
için onlara çorap aldığımı söyleyeceğim ve muhabbeti oradan kuracağım.
onlar da eve gidip benim nasıl adam gibi adam bi komşu olduğumu
anlatacaklar.
arife akşamı herşey hazır yattım. sabah kalktım kahvaltı hazrlıyorum, gidip gelirken gözüm sürekli çoraplarda.
birden 100 liradan 300 liranın o çorapların içinde olduğunu fark ettim. çoraplara da 20’şer liradan 60 lira vermişim.
nereden baksan bir haftalık mutfak masrafım!
bir
taraftan “lan oğlum, sen emekli, dul, yetim bir adamsın. komşu
çocuklarına 300 lira harçlık nedir?” diyorum, bir taraftan başka bir
bayram harcamam olmadığını, kimseye harçlık marçlık vermediğimi, evimde
oturduğumu düşünüp kendimi telkine uğraşıyorum.
gittim geldim sonunda çorapların içindeki 100’er lirayı aldım, yerlerine 50’şer lira koydum. paramın % 50’sini kurtarmıştım.
huzur içinde kahvaltımı yaptım. öğlene doğru kahvemi içerken gözüm çoraplara takıldı. 50 lira da aslında az para değildi!
bize verdikleri para ile 50 lirayı kıyasladım. iyi paraydı yine!
madlen
de çok demodeydi. bunu çağa uydurmam, modern, yenilikçi, inovasyon
bilen bir komşu olarak anılmak isteğimden yola çıkarak markete indim ve
üç tane magnum aldım. buzluğa attım.
magnum ikram etme fikrime bayılacak çocuklar!
buna karşılık çorapların içindeki 50’şer lirayı alıp yerine 20’şer lira koydum!
bu seferki tasarrufum daha azdı ama modern bir dokunuş yapmıştım!
gelmedi ya la çocuklar.
bugün üçüncü gün.
on lira ile değiştirsem mi çorapları..?
dolapta da üç tane bademli magnum var!