16 Eylül 2016 Cuma

kartal evciği..,

parkın hemen kenarı..
parkı çevreleyen demir parmakların hemen ardı..
oraya nasıl ve ne zaman gittiğini dahi anlamadım..
olmayan, orada var olmayan bir uçurum açılıverdi, 
parkı çevreleyen demir parmaklıkların hemen ardında..
kaydın, beş dakika önce parkın kaydırağından kaydığın gibi
kaydın aşağı.. bu sefer neşeli değildi çığlıkların..
ve bu sefer kırmızı kadife mini eteğin sıyrıldı ardına kadar.. 
ve bu sefer kaçtı file çorabın dizinden bacak arana kadar..


ama düşmedin uçurumun en dibine.. 
kaldın uçurumun girinç bir yerinde..
bir kartal yuvasında. bir kartal yavrusu evciğinde..
ölmüş farelerin, tavşanların etsiz kemikleri, 
ve yok olmaya durmuş tüylü derileri arasına konuk oluverdin birden.
ben de sana indim. 
parkı çevreleyen demir parmaklıkların hemen ardında, birden açılıveren uçurumda,
düştüğün kartal evciğinde ayağında tek kırmızı babetle ağlayan, senin yanına indim.
kolay indim. iniverdim. inmenin kolay çıkmanın imkânsız olduğunu düşünmeden iniverdim..
ikimizin ayakta zor durduğu kartal evciğinde seni nerenden tutacağımı düşündüm. bilemedim..
sımsıkı örülü, uzun, sapsarı saçının kuyruğundan mı tutsam, belinden mi kavrasam, elinden mi tutsam..
bir çimdik yerinden tutsam da nasıl çıkacağız bu uçurumun girinç yerindeki kartal evciğinden..
ikimiz bir gibi, tek gibiyiz ama; ikiyiz ki..
düşüversek uçurtmalardan daha yüksek uçurumdan aşağı, başaşağı, 
ortalarda görünmeyen kartal bile tutamaz bizi.
boylarız en diplerini uçurtmalardan da yüksek uçurumun..
vazgeçtim sonra seni bir yerinden tutmaktan..
kurtarır o kendini buradan dedim.
bir güvenç geldi sana karşı. senin adına bana..
ya aşağı doğru iner başaşağı, ya yukarı doğru çıkar yeniden.
dedim.
kırmızı tek babetini de çıkarır atar önce uçurtmalardan da yüksek uçurumdan aşağı.
da dedim..
oysa ben atlaya atlaya indiğim bu uçurumun girinç yerinden 
zıplaya zıplaya çıkamam ki tek başıma..
başaşağı aşağıya inmek için de çok derin, derinlerden de ötesi..
bayağı bir aşağı işte orası.
neticede ne seni tutabildim, 
ne kendim çıkabildim, 
ne de inebildim başaşağı en aşağıya..
kaldım orada. kan ter bastı her yanımı..
sonra sen aşağı doğru inmeye başladın birden..
iki ayağında da kırmızı babetlerin yoktu. 
file çorapların yırtık, kırmızı kadife eteğin sıyrık..
arkandan bakakaldım ben..
hoplaya zıp, zıplaya hop iniverdin aşağı.
uçurtmalardan da yüksek uçurumdan aşağı..
cesur hop hoplamalardı, kendinden emin zıp zıplamalar..
çok kıskandım seni.. 
imrendim. 
gıpta ettim..
sevinç de duymuşumdur belki. hatırıma gelmiyor şimdi.
ama ben kaldım orada..
o kartal evceğizinde.
uçurumun en girinç yerinde.
ne inebildim, çıkabildim ne..
kartal da gelmedi.
terk edilmiş, bir yuvaya düşmüşüz, 
parkı çevreleyen demir parmaklıkların hemen ardında 
açılıveren uçurumun 
ortalarında bir yerde..
en ufak bir sarsıntıda hatırlarım hep seni..
kandilli; merkez üssü yalova açıkları dedi bu kez..
orta şiddetteymiş..
hatırlattı işte..
uzun, upuzun sarı saçlarını, kırmızı kadife eteğini, file çoraplarını, kırmızı babetlerini..

Hiç yorum yok: