1 Mart 2017 Çarşamba

bana masal anlat..,

hakarete dönüştürmüşüz bazı kelimeleri ve sıfatları. 
"artist misin lan..!” diyoruz artist’in 
sanatçı, sanatkâr demek olduğuna bakmaksızın, 
"bana felsefe yapma” deriz meselâ filozofu aşağıladığımıza, 
yok saydığımıza bakmaksızın ve 
"masal anlatma bana" deriz.
kendimizce küçümseriz sanki masal anlatmayı 
ve daha da önemlisi masalı; bana masal anlatma..! 
keşke bana masal anlatsan. 
otursak bir kuzinenin başına, 
içine tepsiyi sürsek közlensin diye patatesler, 



üzerine çiziktirsek kestaneleri, 
ve su kaynasa her daim bakır çaydanlıkta. 
kahve mi içeriz, çay mı demleriz artık bilemem. 
günler, geceler boyunca bana masallar anlatsan. 
devlerin, ejderhaların, kralların, prenslerin, prenseslerin, kavuşanların, kavuşamayanların, ejderhaların, 
uzak diyarların, çinin, maçinin, 
timur’un, marco polo’nun, 
evliya çelebi’nin, 
firdevsi’nin, şehname’sinin, 
şehrazat’ın, şehriyar’ın, binbir gece masallarının, 
türlüsünün, envaisinin, çeşitlisinin, 
ferhat ile şirin’in, 
leyla ile mecnun’un, 
şahmeran'ın, dünyazad’ın, haramilerin, sinbad’ın, 
rüstem’in, efrasiab’ın, 
troya savaşlarının, akhilleus'un, odysseus'un 
ve tepegöz'ün ve troyalı heleniyle 
homeros’un ilyada ve odysseia’sının masallarını anlatsan, 
ben dinlesem.. 
içim geçse benim. 
geçtiğinde içim, kalksam,
"kahve mi içeriz, çay mı demleriz artık bilemem” 
demiştim ama sıcak suya iki dal ıhlamur atsam, 
bir dilim limon kessem. 
boğazın kurumuştur senin 
bunca masal anlatmalardan.. 
iç, iyi gelir ıhlamur.. 
bal mı.? 
var bal. 
atam mı bir kaşık..?

Hiç yorum yok: