Josef Kunstmann, “The Embrace”. Published in “The Circle” No. 3, 1949.
"...Oysa
aşka ilişkin anılar, hafızanın genel yasalarından bağımsız değildirler;
hafızanın kuralları da, alışkanlığın daha genel yasalarına tabidirler.
Alışkanlık her şeyi zayıflattığı için, bir insanı bize en iyi hatırlatan
şey, aslında unuttuğumuz şeydir (önemsiz olduğu için unutulmuş ve bu
sayede bütün gücünü koruyabilmiştir cünkü). İşte bu yüzden, hafızamızın
en güçlü kısmı bizim dışımızda, çisentili bir rüzgarda, bir odanın
rutubet kokusunda veya yanmaya başlayan bir ateşin ilk andaki
kokusundadır; kendi benliğimize ait, zekamızın işe yaramaz diye
küçümsediği şeyi, geçmişin son ve en güçlü kalıntısını, bütün göz yaşlarımız dinmiş gibi görünürken hâlâ bizi ağlatabilen şeyi bulduğumuz her yerdedir.
Bizim dışımızda mı? Daha doğrusu içimizdedir, ama bizim kendi bakışımızdan gizlenmiş, iyi kötü devam eden bir unutuşa gömülmüştür. Ancak bu unutuş sayesindedir ki, ara sıra eski benliğimizi bulur, olaylar karşısında o eski benlik gibi tavır alır, artık kendimiz değil, o insan olduğumuz için ve şimdi bizim ilgisiz kaldığımız şeyi o insan sevdiği için, yeniden acı çekeriz. Günlük hafızanın parlak aydınlığında, geçmişin hayalleri yavaş yavaş solar, silinir, sonunda geriye bir şey kalmaz; onları bir daha bulmamız mümkün değildir artık. Daha doğrusu, bazı kelimeler özenle unutuşa gömülmüş olmasaydı, bu hayalleri bulmamız mümkün olmazdı; tıpkı bir nüshası Ulusal Kütüphane'ye teslim edilmeyen bir kitabın bulunmasının imkansız olabileceği gibi." (Marcel Proust, "Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde")