“… Ve gerçek şu ki yalnızlığımı seviyorum, tek başıma da değilim, ablamın bana durmadan bunu telkin etmeye çalışması da bana acı vermiyor, ben yalnızlığımla mutluyum, bunun bana olan faydasını biliyorum, böylesi bir yalnızlığa sahip olmayan, ömür boyu bunu arzulayan ama beceremeyen insanlarda gözlemliyorum bunu. İnsanların bir köpeği var, bu köpek onlara hükmediyor, Schopenhauer bile sonuçta kendi kafasının değil ama bir köpeğin hükmü altındaydı gerçekte. Bu gerçek diğer bütün gerçeklerden daha iç karartıcı. Temelde Schopenhauer’in düşüncesini kafası değil, Schopenhauer’in köpeği belirliyordu, Schopenhauer’in dünyasından nefret eden kafa değil, Schopenhauer’in köpeğiydi. Schopenhauer’in kafası yerine bir köpeği vardı savını ileri sürerken çılgın değilim. İnsanlar hayvanları seviyor, çünkü kendileri sevmekten bile âcizler. Ruhlarının
derinliğinde hain olanlar köpek alıyor ve bu köpeğin kendilerine işkence edip sonunda mahvetmesine izin veriyorlar. Sonuç olarak kamu için son derece tehlikeli olan sahtekârlıklarının birinci ve en üst noktasına köpeği oturtuyorlar. Voltaire yerine köpeklerini giyotinden kurtarmayı tercih ederlerdi. Kitle köpekten yana, çünkü kendileriyle yalnız kalma çabasını göstermek istemiyor, bunun için yüce ruhluluk gerekir gerçekten de, ben kitleden yana değilim, ömrüm boyunca kitleye karşı oldum, köpekten yana da değilim. Hayvan sevgisi denen şey o kadar çok uğursuzluk getirdi ki, gerçekten de mümkün olan en büyük hassasiyetle düşünecek olursak bir anda korkudan yok olmamız gerekirdi. Dünya en korkunç savaşları onlara hükmedenlerin hayvan sevgisine borçludur, dediğim zaman bu önce göründüğü gibi saçma bir şey değildir. Bunların hepsi belgelendi, insanlar bu gerçeği artık anlamalı. Bu insanların, politikacıların, diktatörlerin hepsine bir köpek hükmetti ve bu yüzden milyonlarca insanı felakete ve mahvoluşa sürüklediler, bir köpeği seviyor ve sırf bu köpek yüzünden milyonlarca insanın öldüğü bir dünya savaşı başlatıyorlar. Bu hayvan sevgisi denen şeyin insan sevgisi uğruna, ki o da doğal olarak sözümonadır, hiç değilse gülünç birkaç yüzde azaltıldığı düşünülecek olsa bari. Soru, bir köpek beslesem mi yoksa bir köpek beslemesem mi olamaz, kafam bir köpek beslememe izin vermiyor, bildiğim üzere onun en yoğun biçimde bakılması ve dikkat edilmesi gerekir, tıpkı benim istediğimden daha iyi bakılması ve dikkat edilmesi gereken bir insan gibi, ama insanlık, dünyanın her yerinde birlikte yaşadıkları insanlardan çok köpeklere daha iyi bakmak ve onlara daha dikkatli davranmakta bir sakınca görmüyor ve milyarlarca köpek olayında onlara kendilerinden daha iyi bakıyor ve daha dikkatli davranıyor. Böylesi bir dünyayı gerçekten de sapık ve son derece insan düşmanı ve deli diye adlandırma hakkını kendimde görüyorum. Buradaysam köpek de burada, oradaysam köpek de orada. Köpek dışarıya mı çıkacak, ben de köpekle birlikte dışarı çıkmalıyım vs vs. Gözümüzü açar açmaz ve henüz gündelik körlükle alışmadan gördüğümüz köpek komedisine dayanamıyorum. Bu köpek komedisinde bir insana işkence eden, onu kullanan ve onu birçok ya da birkaç harekette zararsız insanlığından uzaklaştıran bir köpek ortaya çıkıyor. Tarihte dikilmiş en yüksek ve en pahalı ve gerçekten de en kıymetli mezar taşı bir köpek için dikilmiş. Hayır, Amerika’da değil sanılacağı gibi, Londra’da. Bu gerçeği yeniden anımsamak insanın köpek hakkında doğru düşünmesine yetecektir. Soru bu dünyada çoktandır birinin ne kadar insansı olduğu değil, ne kadar köpeksi olduğudur, bugüne kadar temelde, gerçek onurlandırılmak isteniyorsa insanın ne kadar köpeksi olduğunun söylenmesi gereken yerde, ne kadar insancıl olduğu söyleniyor. İğrenç olan da bu …”Thomas Bernhard
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder