14 Mayıs 2015 Perşembe

rahip gabriel'den fotoğraf dersi..,

 fotograf m.b.

 dün
"kadim mezopotamyaya her gidişimde çok önemli hayat dersleri alarak döndüm hep.." demiştim ve eklemiştim
"bu geziden ben yine iki dersle döndüm..
bu kez ikisi de ermeniden..
ve ikisinde de ders mekanım kilise avlusuydu..
ikisinde de hocam süryani papazı..
"

evet, dün birincisini anlatmıştım, bugün ikincisi..
dediğim gibi yine bir süryani mabedinde..
bu seferki ders Deyrulzafarân Manastırı'nda
geçen yıl manastır rehberinin peşinden gitmeyerek
sadece onu takip ettiğim, ama çok uzakta olmama rağmen beni
fark ederek sert bakışlarıyla ikaz ettiği için fotoğrafını çekemediğim
rahip Gabriel'den..(Metropolit Vekili Rahip Gabriel Kurt)

bu yıl yine peşindeyim..
manastır içindeki koridorlarda, elinde tespih, elleri arkasında,
bir koridorun sonuna doğru gidiyor ki; arkasından fotoğrafını çekiyorum
makinanın aynalarının sesi manastır koridorlarında havai fişek gibi patlıyor,
geri döndüğünde ben de tavanları çekiyormuş gibi yapıyorum..
yutmuyor tabii..
hafif bir gülümseme var dudaklarının kenarında..
bu bana cesaret veriyor. sonra oradan çıkarak ilk kez avluya doğru yürüyor.
güneşe çıkıyoruz birlikte..

"Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum."
 

diyor nazım, ama benim durmam ne mümkün..
peşinden seyirtiyorum ben de güneş ve sarı duvarlarla cayır cayır yanan
avluya..
bir cesaret geliyor üzerime ve o sert bakışlı, gülmeyen, ciddi, hep kızgın gibi
duran adama "fotoğrafınızı çekebilir miyim" diyorum..
sabah kahvaltıda yürek yemişcesine..!
peki o bana ne diyor?
elini manastır kapısının üzerindeki sundurmaya kaldırarak
fotoğraf m.b.

"beni çekeceksin de olacak, sen şuradaki kuşu çek" diyor..
ben kafamı gösterdiği yere kaldırıyorum..
gösterdiği yerde minicik bir serçe var..
bence serçe..!
"a, evet serçe" diyorum çok ilgilenmiş gibi yaparak..!
peder "serçe değil o" diyor sadece..
serçe olmayan kuş, bir iki cik cik yapıyor..
rahip gabriel "gördün mü" diyor..
ben içimden "neyi gördüm mü ya" derken , dışımdan "evet gördüm" diyorum "öttü..! ağzı açıldı pembe"..!"
rahip gabriel kafası yukarıda, kuşa bakarken "bir şey görmedin, çünkü aklın benim fotoğrafımı çekmekte" diyor.
"dikkatli bak" diyor ben içimden "hay ben senin kuşuna" derken..
sonra gerçekten dikkatlice bakıyorum ve "görüyorum..!!"
kuşun ağzı değil açılan, gıdısı.. 
boynundaki tüyler tamamen açılıyor ve pembe boynu çıkıyor ortaya, öterken..
ben dersimi almış, ama almamış gibi fotoğrafını çekiyorum gabirel'in..
o da artık dersini almış talebesine bir armağan verircesine ses çıkarmıyor ve çaktırmadan, büyük bir ciddiyet içinde ve sanki hiç farkında değilmiş gibi fotoğraflarının çekilmesine ses çıkarmıyor manastır içinde dolaşırken..



fotoğraflar m.b.

ve fotoğraf çekmek için ardından koştururken duvarın üzerine bıraktığım
bejan matur'un "son dağ" kitabını görüyor..
kitabı eline alıp karıştırırken bile poz vermeye devam ediyor..
"kim bu.?" diyor..
kısaca anlatıyorum bejan matur'u bildiğim kadarıyla..
sonra herkes başımıza toplanıyor.
ben fotoğraf çekmeyi bırakıyorum..
o da modellikten yorulmuş bir şekilde odasına dönüyor..
allah uzun ömürler versin sana peder gabriel..
verdiğin dersin benim için özel bir anlamı da var..
onu arkadaşlara daha sonraki bir zamanda anlatırım..






1 yorum:

Unknown dedi ki...

Kalemine sağlık sevgili kardeşim. Hep sevgiyle kal.