5 Eylül 2016 Pazartesi

bir demet taze kekik 3.5 lira olur mu..?!

cumartesi günü kadıköy çarşısında bir demet taze kekik için
3.5 lira istenince kızdım almadım.
çarşıdan dönerken birden aklıma parlak bir fikir geldi.
ben bunları neden balkonumda yetiştirmiyordum..
her daim fesleğenim vardır pencere içinde ama bir kekik, bir biber,
bir roka, hatta salatalık neden olmasındı.
girdim mahallemin züccaciyecisine, bir torba bahçe toprağı aldım. (züccaciye meselesinin üzerinde durmayın, konu çok uzar..!)
5 lira verdim..
eve geldim toprağı balkondaki klozete koydum. (bu kısmın üzerinde de durmayın, olayı kısa kesmeye çalışıyorum)
güzel oldu.
toprak haftasonunda dinlendi, kendine geldi.
yeni bir haftaya hazırdı.
ben de bugün çiftçiliğe hazır hissediyordum kendimi.
kalktım yeni cami arkasındaki fidancılara gittim.





eminönü’ne geçmek için motora 3 lira verdim. 
bir de çay içtim, kız kulesine gelmeden çayı bitirmemeye çalışarak.
son yudumu her zaman kızkulesi karşısında içerim .(sormayın neden diye, konu iyice uzar. başka bir hikayenin konusu bu ayrıca..)
çay 1.5 liraydı.
ben daha fideye ulaşamamıştım ama masrafım, 9.5 liraya ulaşmıştı.
fidecileri gezdim. hepsi aynı şeyleri satan, aynı adamlardı.
bir fark yaratan lâzımdı bana..
beni kazıklamayacağına inandığım fidecide karar kıldım.
farkı; namaz takkesi takmayan tek fidancı olmasıydı.
işte adam orada ışıl ışıl parlayan bir fark yaratmıştı..
iki kekik, iki biberiye, bir biber, bir roka, yine de bir italyan fesleğeni,
bir de sarmaşık fideleri ve tohumları alıp 25 lira verdim.
saat dört olmuştu, karnım acıkmıştı.
bunlar burada dursundu, ben bir yemek yiyip geleyimdi.
tamam abi dedi takkesiz.. gülümseyerek..
takkesiz olanlar gülümsüyordu da aynı zamanda..
çıktım, sultanhamam girişindeki köftecime gittim.
köftemi, piyazımı söyledim. bir de su.
köftecilerin cam şişede su satanına gidin.
ben öyle yaparım hep. hesabı ödedim.
19 liraydı.
para üstü 1 lirayı karanfil ve bonibon şekeri kaselerinin arasında duran tahtadan hazine sandığının içine attım.
çay teklifini geri çevirmemiştim.
yoksa hanlardan birine girip iki çay içip 2 lira daha verecektim.
çayınızı hanların çay ocaklarında için.
bir kasa bulurlar oturmanız için.
ama en iyi ve en ucuz çay hanlarda içilir istanbulda.
neyse uzatmayayım.. oradan çıktım..
eminönü’nde, yeni cami, mısır çarşısı etrafında dolandım,
sonra motora atladığım gibi kadıköye geçtim..
motora bir 3 lira daha verdim.
çay içmedim artık..
eve geldim..
bir kekiğe 3,5 lira vermemek için yaptığım masrafı hesapladım.
58 liraydı..
bir yılda en az üç demet kekik alacağım hesaplanırsa kârdaydım. (bana matematik dersi vermeye kalkmayın, üzerim..!)
soyundum, dökündüm, hava kararmadan şu aldıklarımı
klozete ekeyim dedim ki;
hatırladım..
gülümseyen, takkesiz fidancıya uğramadığımı..!
fide almaya gittim ben eminönüne ya..!
sadece fide almaya..!
köfte yiyip, çay içip 58 lira masraf yapıp fidesiz, sapsız, sap gibi döndüm eve.!
durumumu sakince gözden geçirdim.
hata tespit sorgulamamı yaptım..
durum gayet normaldi..!
fideciye uğramayı unutmak sadece bir unutkanlıktı..!!
herkesin başına gelebilirdi..
bunun batı dünyasında da örnekleri vardı..!
herkesin başına gelmeyecek olan; eve gelip şunları ekeyim diyene kadar aklıma gelmeyişiydi.
o da benim farkımdı.
olsundu..
yarın sabah hiçbir şeye bulaşmadan sadece fidelerimi alıp eve döneceğim.
çayımı, k'avemi evde içeceğim.
bunu yapabilirsem, bu işten 64 lira masrafla ve alnımın akıyla çıkmış olacağım..
bazen kendimle gurur duymuyor değilim.
o kendimle gurur duyduğum zamanlardan birini daha yaşıyorum..
eve gelene kadar hatırlamayışın derseniz;
o konuda kendime ben de çok kırgınım..,





Hiç yorum yok: