Padişahın artık yenilgiye tahammülü kalmamıştır. Vezirin de kışkırtmasıyla bilimsel bir projeye destek verir, “Ol devşirmelerü fevkinde devşirün!” emriyle gerçekleşen projeyle yeniçerileri değişime uğratıp onlardan daha güçlü bir ordu teşekkül edecek ve zındıkları yenilgiye uğratacaktır. Fakat olaylar hiç de padişahın beklediği gibi gelişmez…
Hilkat-i Garaibler bizleri gerileme döneminin soğuk bir o kadar da ürkütücü atmosferine götürüyor. II. Mahmut döneminde geçen bu alternatif-tarih filminde padişahın yenilik tutkusunun nelere yol açtığı konu alınıyor.
Korku öğelerinin yoğunlukta olduğu film, yabancı diyarlardan gelen genç bir büyücünün padişaha kendini bilim adamı olarak tanıtmasıyla başlar. Padişahın uzun zamandır yeniçeri ordusuna bir yenilik getirmek istediğini bilen büyücü, padişahın aklını çelerek bilimsel bir deney adı altında yürüttüğü kara büyü çalışmalarıyla yeniçerilerden oluşan bir grup ucube meydana getirir. Zamanla değişmiş yeniçerilerin kontrolünü kaybeden büyücü öldürülür ve yeniçeriler saltanatı tehdit eder hale gelirler. Yeniçerileri alt etmenin tek yolu yapılan büyüyü bozmaktır. Bunu da yapabilecek tek kişi Hayriye isimli bir kocakarıdır. En nihayetinde yaşlı kadın büyüyü bozar ve yeniçeriler birer birer gayba iltihak ederler. Bu olay da tarihe Vakıa-yı Hayriye olarak geçer.
Filmin senarist-yönetmeni kendisi de bir tarihçi olan Ferman Okur ilk uzun metrajı olan bu film için şunları söyledi: “Bizler korkularla büyütüldük. Küçükken ninem bana şu zamana kadar yazılmış en korkunç hikâyelerden daha korkunçlarını anlatırdı. Kendisi bu film için en büyük esin kaynağımdır. Bu ilk uzun metrajımı o yaşlı kocakarıya adadım”
Yapımcı Selcan Yapar. “Filmde her şey bir yana bizi yapım aşamasında en zorlayan şey Kazan oldu. O büyüklükte bir kazanı yapacak birilerini bulmak kolay olmadı. Ama kazan filmdeki en önemli nesne. Başkaldıran yeniçeriler kazan kaldıracaklar. Kocakarının da büyüyü bozması için yapacağı karışımda yine bu dev kazan kullanılacak. Bu nedenle kazan yapımında hiçbir masraftan kaçınmadık” şeklinde konuştu.
Tarihsel gerçeklerle tuhaf bir paralellikle ilerleyen filmin ilgi çekici bir özelliği de başından sonuna kadar Osmanlıca olması. Film boyunca geçen Türkçe altyazılar ilk başta gereksiz gibi gözükse de film ilerledikçe, özellikle sarayda yapılan konuşmalarda bunun gerekliliğini hissettiriyor.murat karaca