10 Ocak 2013 Perşembe

Solaris - Lem - Tarkovsky ..,


Polonyalı bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem’in 1961′de yazdığı  romandan uyarlama olan 1972 yapımı Solaris, “Solaris gezegeninin yörüngesindeki bir uzay istasyonunda yaşanan doğaüstü olayların ve insanların hayalleri ve vicdan muhasebeleri üzerine bir bilim-kurgu”.
Ancak bütün bilim-kurguların tersine, içinde hiçbir uzaylının olmadığı bir bilim-kurgu..

Tamam, Tarkovsky deyince aklıma kamera hareketlerindeki yavaşlık, çoook uzun sürede en az hareket geliyor ama film öyle tablo gibi görüntülerle başlıyor ki;, sizi filmin içine çekiyor..
Filmin başında ne olduğunu önce anlamıyorsunuz ama olan şu; filmini seyreden insanları seyreden adamı ve filmi seyredenleri seyrediyoruz, seyrettikleri filmi biz de seyrederken..karışık mı oldu..evet
karışık..seyredin, kendiniz de bu kadarını anlarsınız..
Bilim kurgunun babası denen adamın -Stanislaw Lem’in- geçen hafta başladığım kitabını yarım bırakmıştım..Ama filmi seyrettikten sonra tekrar okumaya karar verdim..Çünkü anlamadığım kitabı -solaris değil- filmi seyredince anlamaya başladım.
Bir şey daha anladım ki Matrix resmen Solaris'in ana fikrini çalmış.. evet esinlenmiş filan demiyorum, resmen çalmış..Tarkovski'nin insani çektiğini, Wachowski kardeşler dijital çekmiş o kadar..bunu bana kimse söylememişti..film biter bitmez gogıl amcaya "solaris-matrix benzerliği" yazdım ve hemen gördüm..buna Avatar da dahil..belli ki Lem hepsini bayağı bir etkilemiş..
Filmi seyrettikten sonra hakkında bayağı bir yazı okudum ancak hiç bir yerde okumadığım, ama seyrederken hep düşündüğüm şey şu oldu..
Ya cennet denilen şey, yanınızda en çok olmasını istediğiniz kişi, hep olmasını istediğiniz gibi ve hep hayal ettiğiniz haliyle sonsuza kadar -hiç değişmeden- sizinle olduğu bir yer ise..ve tabii cehennem de hiç, ama hiç bir şekilde yüzünü dahi görmek istemeyeceğiniz kişi sabah-akşam daima sizinle olduğu bir yer ise..nasıl olurdu dersiniz???
Filmi yine anlatmayacağım ama dialoglar vardı, unutulmaz..işte en iyilerinden biri.

Kris: “Neden böyle işkence çekiyoruz?”
Snaut: “Bence kozmik duyularımızı kaybettik. Antik çağlarda yaşayanlar o duyguyu mükemmel anlıyordu. Neden veya amacı ne diye hiç sormadı onlar.”
Snaut: “Büyük soruları seviyorsun. Sanırım yakında bana hayatın anlamını soracaksın.”
Kris: “Dur biraz. Alaycı olma.”
Snaut: “O soru çok banaldir. İnsan mutluyken hayatın anlamı ve diğer ebedi
meselelerle nadiren ilgilenir. Bu soruları insan bir ayağı çukurdayken sormalı.”
Kris: “İyi ama, ne zaman öleceğimizi bilemeyiz. Bu yüzden telaş içindeyiz.”
Snaut: “Acele etme. En mutlu insanlar bu lanetli sorularla ilgilenmeyenlerdir.”

benim en beğendiğim dialog;
biz yeni dünyalar keşfetmek istemiyoruz, sadece dünyayı, uzayın sınırlarına kadar genişletmek istiyoruz. 

filmin anlatmak istediği nedir derseniz, aşağıdaki söz derim..
Geçmişi yok sayarak, onun - geçmişin- hakkında konuşamazsınız.

mutlaka izlenilmesi gereken, bence sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri..
notum...bu filme not vermek benim haddime değil...m.b.












Hiç yorum yok: