17 Eylül 2014 Çarşamba

terkedilmiş bekçi..,

terkedilmiş bir tren istasyonunda, terk edilmiş bir tren vagonunun etrafında dolanıyorum.. her yerini örümcek ağı sarmış paslı demir yığınına bakarken, vagonun un ufak olmasına az kalmış penceresinin kırık camları arasından rüzgarda salınan çürümüş, liğme liğme olmuş perdelerine dalıyor gözlerim.. arkadan gelen ışığın parıltısında sanki şapkalı bir kadın görüyorum aralanan perdenin arkasında.. açık, ahşap kapıya çıkan paslı demir merdivenleri bir hızla çıkıp kendimi vagonun içine atıyorum..




yerdeki tahta rabıtalar üzerinde hızla uzaklaşan topuklu bir ayakkabının sesini duyuyorum.. sabahın erken saatlerinde vardığımız bir yerde kendime ve sevgilime yiyecek bir şeyler almak için indiğim istasyon büfesinde oyalanırken hareket etmiş bir trene son anda atlamış gibi hissediyorum kendimi.. iyi de sevgilim niye kaçıyor.. ve benim aklıma neden o anda “o şimdi gitse ve ben onu özlesem” * dizeleri geliyor.. ve hemen ardından bir film karesi.. "sevdiği adama duyduğu o yoğun, o tutkulu aşkın bir gün biteceğinden korkup, böyle bir şeyi yaşamamak için, kendini sulara atan kadını ve sevdiği adamı anlatan o şiir gibi film….** sonra "saçmalama ali" diyorum kendime, fotograf çekmeye geldin buraya, kimseler görmeden bir iki kare çekmenin heyacanı sardı seni, ama ardından seni gören geldi.. taa ki terkedilmiş istasyonun bekçisi düdükler çalarak gelip hepimizi kovana kadar.. şükrettin ama değil mi, terkedilmiş bir tren istasyonunda, terk edilmiş bir vagonu korumaktan başka bir işi olmayan, kendini terkedilmiş hisseden bir bekçi olmadığına.. düşünsene sonsuza kadar terkedilmiş, kavuşma ihtimali sıfır olan bir bekçi.. tıpkı bir birine hiç kavuşamayacak tren rayları gibi..
pavli - eylül 2014

*  Ahmet Hamdi Tanpınar, Bir Yaz Yağmuru
** Berberin Kocası




Hiç yorum yok: