29 temmuz 2015..
perşembe..
saat 06.00
akyarlar - bodrum
akyarlar - bodrum
saat 16.00 da kızımın nikahı var..
uyuyamadım, fotoğraf makinamı aldım otel odamdan çıktım..
deniz kıyısına indim.
sabahın sessizliğinde kumla sabah sevişmesini yapan
denizin yanından sessizce geçip teknelerin yan yana
salındığı iskeleye geldim..
iki teknenin arasındaki daracık boşlukta
ağlara takılmış balık gibi çırpınan denize baktım.
deniz de insanın kafasını karıştırabilecek bir bakışla bana baktı..
“bu alemin tüm sırlarını bilirim ben” gibi bir bakışla bana baktı..
böyle bir bakışın karşısında kayıtsız kalamadım ve
“kızım gidiyor” dedim denize.
“gidiyor mu” dedi deniz.
“ona gidiyor denmez”
hem;
“buradan bakışla gidiyor olan, gittiği yerden bakışla geliyor olabilir” dedi deniz..
insanın kafasını karıştırabilen bir deniz..
“bu alemin tüm sırlarını bilirim ben” diyen, ukala bir deniz
uyuyamadım, fotoğraf makinamı aldım otel odamdan çıktım..
deniz kıyısına indim.
sabahın sessizliğinde kumla sabah sevişmesini yapan
denizin yanından sessizce geçip teknelerin yan yana
salındığı iskeleye geldim..
iki teknenin arasındaki daracık boşlukta
ağlara takılmış balık gibi çırpınan denize baktım.
deniz de insanın kafasını karıştırabilecek bir bakışla bana baktı..
“bu alemin tüm sırlarını bilirim ben” gibi bir bakışla bana baktı..
böyle bir bakışın karşısında kayıtsız kalamadım ve
“kızım gidiyor” dedim denize.
“gidiyor mu” dedi deniz.
“ona gidiyor denmez”
hem;
“buradan bakışla gidiyor olan, gittiği yerden bakışla geliyor olabilir” dedi deniz..
insanın kafasını karıştırabilen bir deniz..
“bu alemin tüm sırlarını bilirim ben” diyen, ukala bir deniz
“seni gören de, ettiği laflara bakınca okyanuslar, deryalar zanneder” dedim.
"iki tekne arasından sızan günün ilk ışıklarının bölük pörçük aydınlattığı
bir karanlık koridorda,
kıyıyı kemiren birbuçuk metre genişliğindeki
bir su parçasısısın alt tarafı” dedim..
sonra da kendime “sabah sabah bu agresiflik de neyin nesi.?” dedim..
ama cümlemi beğendim..
iyi kurgulanmış, güzel bir cümleydi..
öznesi, yüklemi, benzetmeleri yerli yerinde..
“ukalaya, ukalaca karşılık vereceksin" dedim kendime..
bir güven geldi üzerime..
“ben babayım..!” dedim..
“o senin bildiğin iskele babalarından değil..!”
deniz sakince “ iyi misin sen kardeşim.?” dedi bana..
ukala mukala ama anlayışlı bir denizdi..
ukala sözüne, ukalaca cevap vermeme,
tekrar ukalaca cevap vererek bu saçmalığı sürdürmedi.
sürdürse, ben sürdürebilirdim.
istediğim zaman bir denizden daha ukala olabileceğime özgüvenim tamdı..
“bulunduğu yer dar ama, ufku geniş bu denizin” dedim..
“aferim” dedim tekrar kendime, “deniz-ufuk" iyiydi bu da..
“iyilik veya kötülük değil mesele” dedim..
“iyilik ve kötülük sen ararsan var olur” dedi tok bir ses yan taraftan
o yöne dündüm ve “ya sen diyorsun allahın kazı" dedim..
evet kaza dedim.
orada durup lafa giren kaza..
denize baktım “aldırma sen ona” der gibi göz kırptı deniz.
“ne aldıracağım allahın kazına” der gibi göz kırptım denize..
kendime daha yakın buldum birden denizi.
ve “iyilik veya kötülük değil mesele” dedim tekrar denize doğru bakarak
kazı hiç kaale almadan..
“anlıyorum” dedi kaz ..
anlamayan herkes gibi, anlıyorum demek ihtiyacı hisseden kaz..
“agresif ve sıkıntılı biri” dedi denize bakarak
benim hakkımda dedi..
ama bu sefer biraz anlamıştı..
bu sefer kaz ben orada yokmuşum gibi denize hitap etti..
beni kaale almayarak
“insanlar can sıkıcı olmayan şeylerden hemen bıkarlar..
Bıkmadıkları şeyler ise çoğunlukça can sıkıcıdır” dedi..
kaz dedi bunu..
denize dedi.
beni kaale almayarak..
“Murakami” dedim denize..
kaza hiç bakmadan..
“Murakami’den bir cümle duymuş bi yerlerden, burada üfürüyor” dedim..
ve devam ettim “farkındaysan söylediklerinin konumuz ile hiç alakası yok..”
deniz “aldırma sen ona” bakışını tekrar yöneltti bana.
ben denizin bana yönelttiği bakışı aldım, kendi bakışımla birleştirip kaza yönelttim..
denizin “aldırma sen ona” bakışıyla, benim “aldırmıyorum sana, ama” bakışım
birleşince çok karizma bir bakış olduğunu hissettim..
o karizma bakışla kaza , “sen ‘Sahilde Kaz' sın” dedim.. “Kafka” değil..!”
kaz hiçbir şey demedi..
kabul ettim ki bakışım etkili olmuştu.
ve yine kabul ettim ki ağır konuşmuştum..
üzülmedim..
“kaz, kazlığını bilecek arkadaş” dedim kendime..
ve tekrar “iyilik veya kötülük değil mesele” dedim denize..
“mesele hayat dedim, anlam ” dedim.. “hayatın anlamı” demedim..!
“mesele eser” dedim.. “nedir bu hayatta benim eserim” demedim..!
sözüm “kelimesi olmayan cevaplar gibi havada asılı kaldı..
bir an havada sallandı..
sonra denize düştü..
batmadı..
suyun üzerinde bir iki çırpındı..
can havliyle
sözüm, gözlerimin önünde yüzmeyi öğreniyordu..
benim ve
kazın şaşkın bakışları arasında..
önce kaza, sonra denize baktım..
ne oldu o “bu alemin tüm sırlarını bilirim ben” bakışlarınıza dedim..
denize dedim..
kaza sadece baktım..
buna rağmen kaz konuştu..
“belki de bütün babalar farklı farklı,
parça parça bir eser yarattıklarını düşünürler
ve parçaların önemini kavrayamazlar..
ama aslında yarattıkları büyük ve tek bir eserdir..
ve bu eseri yaratmak bütün bir ömürlerini alır..
eserleri; kızlarıdır..” dedi.
kaz dedi bunu..!
deniz sustu..
ben de sustum.
“iki fotoğraf çek ve buradan uza” dedim kendime..
önce kazın, sonra denizin fotoğrafını çektim.
bir şey söylemedim..
deniz de bir şey söylemedi..
ama denizin üzerinde henüz uyanmamış,
sabah mahmurluğunda bir sürü nazar boncuğunu gördüm..
objektifin içinden..
onlarca nazar boncuğu..
arkamı döndüm yürümeye başladım..
yine konuşan kaz oldu..
“bir de bazı babalar vardır ki” dedi kaz
“daha bir kazla, bir ördeği bile birbirinden ayıramazlar….!”
utandım..
ama dönüp “ördek mi..?!” demedim..
dönüp bakarak, o pis sırıtışını görmek istemedim..,
ali tanrısever
29 temmuz 2015..
perşembe
saat 06.25
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder