eskiden sokakta "saat sormak" diye bir şey vardı..
birine saatini sorardın..
"af'edersiniz, saatiniz kaç acaba...?"
o da bunca kişi arasından onu seçip de saat sorduğun için
hafiften kasılarak şöyle bir kolunu 45 derece kaldırarak saatini ışığa doğru tutar gibi bakar ve kimisi "üçü çeyrek geçiyor, dört buçuk" gibi yuvarlak, kimisi "altıyı onyedi geçiyor" gibi kesin ve titiz bir şekilde saati söylerdi...
bana biri saati sorduğunda -ki bu hep aniden ve beklenmedik bir zamanda olur- adeta saat okumayı bir anda unutuverirdim..
bir insan saate bakar da bir türlü söyleyemez mi..?!
çaresini şöyle bulmuştum..
önce dakikayı söylerdim.. çünkü ilk onu görürsün..
onu söylerken de kazandığın zamanın ki; saniyenin onda biri kadardır saati görürsün..
neticede saati şöyle söylerdim..
yirmi geçiyor.......... dokuzu..!
"eskiden sokakta "saat sormak" diye bir şey vardı.." diye başladım nereye geldim..
evet, artık saat sorulmuyor..
çünkü artık herkesin telefonu var..
bir zamanlar insanların saati olmayabiliyordu..
ama şimdi insanların telefonu olmayabilemiyor..!!
baksınlar telefonlarının saatine.. buz gibi..
dördü çeyrek geçiyor diyemiyor telefon..
16.15 yazıyor..
yazık..,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder