29 Aralık 2016 Perşembe

Grande Rue de Pera'da Son Gece..,

Sinekkaydı tıraşımı olmuş, kısacık da olsalar, saçlarımı briyantinlemiştim. 
Galata'lı terzi Salomon’a diktirdiğim omuzları geniş, beli dar ve 
vücuduma tam oturan redingotum, kolalı gömleğim, 
boyun bağım ve daracık pantolonum ile Grand Rue de Pera'ya çıkmaya hazır hale gelmiştim.
En son Walk Over marka ayakkabılarımı giyip, bağcıklarını bağladıktan sonra oturmak artık haramdı. 
Bir davete, bir yemeğe veya baloya giderken ya da biriyle görüşülecekse, 
buluşuncaya kadar pantolonumuzun ütüsü bozulmasın diye çok oturmaz, 
devamlı ayakta gezerdik. Oturuyorsak da bacaklarımızı uzatarak otururduk. 
Evet, hazırdım ve artık kamaramdan çıkıp, kendimi çılgın İstanbul gecelerine atabilirdim. 
Koridorlardan geçerken, geminin yağlı, paslı merdivenlerini tırmanırken 
hiç bir yere değmemeye dikkat ediyor, ellerimi kirletmemek için 
mümkün olduğu kadar hiçbir şeye tutunmamaya gayret ediyordum.
Geminin güvertesine çıktığımda arkamdan biri “Başçavuşum..” diye seslendi.



Dönüp baktığımda benim kadar olmasa da gayet iyi giyimli, şık, 
geceye hazır bir vaziyetteki çavuşumu gördüm. 
Benden iki yaş küçük, gelecek vadeden, iyi bir askerdi. 
Ancak sert ve aksi bir mizacı, çabuk parlayan ve sinirlendiği zaman 
olayların nereye varacağına bakmaksızın dümdüz giden, deli dolu bir gençti. 
'Yine Elefteria’ya mı.?' diye sordu. Evet dedim ve yürümeye devam ettim. 
Çavuş bana yetişip 'beraber çıkalım, benim yolum da o tarafa doğru' dedi. 
Onunla sık sık İstanbul gecelerine beraber çıkmış, balozlarda, kafeşantanlarda, kabarelerde, birahanelerde, içkili gazinolarda, meyhanelerde, Seher hanımın umumhanelerinde, 
Galata'nın, Abanoz sokağının, Ziba'nın fuhuşhanelerinde, 
Tophane'nin Zürafa, Kömürcü, Sidikli, Beyzade, Şeftali sokaklarında fink atmış, 
türlü çeşitli kavgalara girişmiş, tevkifhanelerde sabahlamıştık. 
Birlikte gemiden filikaya atladık. 
Karaya çıktığımız Sarayburnu'nda her daim bizim gibi yağlı müşterilerini bekleyen arabacıya 
“Karaköy” dedik ve arabaya atladık. 
Arabasının nefti renkli deri döşemesi ile aynı renkte kostümlü, parlak düğmeli, 
rugan çizmeli, beyaz eldivenli, yerinde manken gibi durmazsa 
fiyakası bozulacağına inanan arabacı derhal hareket etti. 
Macar kırması çift atın çektiği araba, arabacının boğmak boğmak manda derisi kırbacını şaklatması ile ileri atıldı.


Nereden aklıma geldi askerliğimin bu son gecesi ve bunları sizinle niye paylaştım hiç bilmiyorum..
Ama bir gerçek var ki; o andan sonra hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmadı..
Anlatacağım..,


devamını  Lemur Dergisi Ocak Sayısında ali tanrısever'den okuyabilirsiniz..








Hiç yorum yok: